Çatalındaki patatesin sıcaklığı, damağında kısa bir an için eriyen tuzlu hazzı bir rüya gibi yayıldı. Her ısırık, kalbinin ritmini hafifçe yükselten bir melodiye dönüşüyordu. Çatalın gümüş yüzeyindeki ince çizikler, ışıkla buluştuğunda birer yansıma gibi parlıyordu. O an, dünyanın her şeyi bir kenara çekilmiş, her şey yerli yerine oturmuştu. Her şeyin yavaşladığı, zamanın durduğu o mükemmel anın içinde, o patatesin sıcaklığı, kıtır kıtır sesi, kahvaltı masasındaki ince porselenin soğukluğu... Her şey bir araya gelip bir araya gelmişti. O an, koca dünyadan sadece bir parça var gibiydi ve o parça, çatalın ucundaki altın sarısı patateste hayat buluyordu.
Telefonun titremesi, zamanın kesildiği bu anda bir yabancı gibi hissediliyordu. Gözleri ekrana kaydı bir an, ama bu anın dokusu ona o kadar güçlü geliyordu ki, hiçbir şeyin buna müdahale etmesine izin veremezdi. Dışarıdaki gürültü, hayatın kaosu, karmaşası... Hepsi silindi. O an, sadece o sabahın sıcak kokusu, kahvaltıdan yükselen dumanın içinde kaybolan huzur vardı. O sabahın sarı ışığı, pencere kenarına vuran hafif rüzgarın taşıdığı taze hava ile karışarak, bir tür dinginliği, dinginliğin derinliklerinde bir çeşit mutluluğu çağırıyordu.
Yavaşça, gülümsedi. Bu gülümseme, sıradan bir anın içinde bir evreni barındıran bir gülümsemeydi. İçindeki huzur, kahvaltı masasındaki her öğünle birleşmişti. Ve o mırıldanışı, "Bazen hayat gerçekten sadece sıcak bir kahvaltıdan ibaret," cümlesi, sanki sabahın o nazik ışığında yankılanan bir felsefi düşünce gibi, havada süzüldü. Her şeyin geçici olduğu gerçeğini, ama aynı zamanda o geçiciliğin içinde bulduğumuz küçük, basit mutlulukların, hayatın anlamını oluşturduğunu fark etmişti. Patatesin bir ısırığına, kahvenin bir yudumuna, odanın içinde çırpınan o rüzgarın sessiz melodisine sarmalanmıştı.
Telefon tekrar titredi. Ama bu sefer ne anın ne de kahvaltının huzuru bozuldu. Yavaşça, ekrandan uzaklaşıp pencereye doğru baktı. Dışarıda çiçekler rüzgarda savruluyor, her bir yaprağın arasında bir zaman dilimi, bir başka evren gizliydi. Huzurun içinde kaybolmuştu, o sabahın tuhaf büyüsüne kapılmıştı...
Diğer romandan hızı alamayarak biraz uzattık buradaki cümleyi ama kusura bakmayın artık 